Takipçiler

Mitler Günümüze Kadar Nasıl Geldi?

Mitlerin insanlığın en eski çağlarından beri var olduğunu, zamanla ritüeller ve anlatılar yoluyla da gelecek nesillere aktarıldığından bahsetmiştik. Peki nasıl oldu da bu kadar farklı milletin mitleri günümüze kadar gelebildi, neden bazı mitolojiler diğerlerinden daha "popüler", daha fazla biliniyor ve seviliyor? Bilinirliği yüksek olan mitleri diğer mitlerden ayıranlar neler? Günümüzde mitlere nerede rastlıyoruz, nasıl kullanıyoruz? Bu yazıda mümkün olduğunca bu soruların üzerinde duralım ve tartışalım. 

Mitlerin nasıl ortaya çıktığını, ne tür mitler olduğunu bir önceki yazımızda ele almıştık. Doğadan ve yaşadığı deneyimlerden etkilenen insanlar, hayatta ve doğada karşılaştıkları sorunları, gizleri mitler yoluyla bir açıklığa kavuşturmak istemişler. Örneğin sel felaketleri, volkan patlamaları, depremler tanrı ve tanrıçaların insanların cezalandırma yöntemi olarak görülmüş. Çünkü o dönemde insanlar doğa üzerinde bir hakimiyet göstermiyorlar henüz. Doğa, insanlardan kat ve kat güçlü, onları kontrol altında tutuyor. İnsanların yaşaması, üremesi, sosyalleşmesi hepsi doğanın izin verdiği şartlar içerisinde gerçekleşiyor. Uygun bir iklim, uygun bir coğrafi mekân örneğin ilk yerleşim yerleri olan Anadolu ve Mezopotamya, insanların şehirler kurmasının, gelişmesinin, doğayı yavaş yavaş hakimiyet altına almasının ve dolayısıyla kültürün oluşmasının da yollarını açıyor. Anadolu ve Mezopotamya'da en sık karşılaştığımız örneklerden biri Bereket kültü ya da diğer adıyla Bereket Tanrıçası (Kybele)'dır. Aslında bu durum bize mitlerin ortaya çıktığı dönemde doğa ile bağdaştırılan kadının gücünü de göstermektedir. Doğa her ne kadar tahmin edilemez olsa da insanları besleyen, zaman zaman koruyan (mağara ve oyukları hatırlayın insanların ilk evleri), üreten yönleriyle öne çıkar. Dolayısıyla çocukları doğuran (doğurgan olan), onları koruyan, besleyen kadının doğanın ilk simgelerinden biri olması hiç şaşırtıcı değildir. Bu konuyu daha sonra uzun uzun konuşuruz, fazla dağıtmadan devam edelim. İlk mitlerde kadının varlığı, doğurganlığı, bereket ve mevsimlerin döngüsü, yaratılış (yine kadının doğurganlığıyla bağlantılı) ve ölüm temaları sıklıkla görülmektedir. Anadolu'da ve Mezopotamya bölgelerinde çok fazla uygarlığın ve devletin yaşadığını, bütün bu uygarlık ve devletlerin birbirleriyle etkileşime girdiğini biliyoruz. Mitleri, tanrı ve tanrıçalara dair hikayeleri birbirlerine anlattılar, yaptıkları ritüeller birbirlerini etkiledi. Peki neden Anadolu, Mezopotamya, Çin, Japon, İskandinavya mitolojilerine oldukça maruz kalıyoruz, biliyoruz ve öğreniyoruz da Türk mitolojisi, Orta Asya mitolojisi, Afrika ve Amerika bölgesindeki mitolojilere dair bilgimiz daha az? 

Ana Tanrıça Kybele Figürü
Kaynak: Arkeofili 

Mısır mitolojisine ait tanrı ve tanrıçaları, yaratılış mitleri ve diğer mitlerini biliyoruz aynı şekilde Yunan mitolojisinde tanrıların kendi aralarındaki husumetten tutun aşk ilişkilerine, insanın yaratılışından yeryüzünde gerçekleşen savaşlara dair birçok şeyi biliyoruz. Ya da kadim Çin uygarlığının mitlerine ve ritüellerine dair de birçok şey biliyoruz. Peki nasıl bunları bu kadar iyi bilirken özellikle kendi Türk mitolojimiz hakkında ve bazı diğer mitolojiler hakkında daha az şey biliyoruz?

Bu durumun arkasındaki en temel neden aslında Mısır, Yunan ve Çin gibi çok bilinen mitolojilerin erken dönemlerde yazıyla kayıt altına alınmasıdır aslında. İlyada ve Odysseia destanları, Mısır'ın ölüler kitabi ve papirüsleri, Çin'in en eski çağlardan beri tuttukları kayıtlar ve bu uygarlıkların çoğunlukla aynı yerde yaşayamaya devam etmeleri bugün aynı bölgede yer alan toplulukların geçmişten gelen ritüelleri sebeplerini unutsalar dahi sürdürmeleri, bu bölgelerin mitolojilerine dair elimizde daha fazla veri olmasını açıklar. En eski yazılı destanlardan biri olan Sümerlere ait Gılgamış destanı ve diğer tabletler de aynı şekilde Sümer mitolojisine ait örnekler sunar bize. Babil mitolojisine ait en önemli bilgileri de Enuma Eliş destanının yazılı olduğu tabletlerden öğreniriz. Tüm bu mitolojilerin ortak yanının yazıya geçirilmiş olduğunu görüyoruz. Ama biz Türkler gibi göçmen toplulukların yazıyla kalıcı eserler bırakması daha zordu. Taşınıp durduklarından ötürü büyük bir kütüphaneden ya da yazıya geçirilmiş destanlardan pek söz edemeyiz. Türk mitolojisine ya da diğer göçmen toplulukların, günümüzde tarih sahnesinde bulunmayan toplulukların mitolojilerine dair en önemli verileri mezarlardan yahut arkeolojik buluntulardan öğreniriz. Bir insanın gömülme şekli, bize o kişinin ait olduğu topluluğa ve dünya görüşlerine dair birçok veri sunabilir. Bu tarz yazının mezar ya da anıt haricinde kalıcı olarak çok sık kullanılmadığı topluluklarda mitler en iyi sözlü gelenek ve ritüellerle aktarılır. Ozanların ezberledikleri mitleri ve destanları özel günlerde anlatmaları, çeşitli geçiş törenlerinde hazır bulunmaları, bu mit ve ritüellerin aktarılmasında önemlerini göstermektedir. Elbette mitlerin yazıya geçirildiği topluluklarda örneğin Yunanlılarda da ozanların varlığından söz edebiliriz. Yine de yazının daha az kullanıldığı topluluklarda sözlü geleneğin önemi ve etkisinin daha güçlü olduğu da bir gerçektir. İşte bu sözlü gelenek etkisiyle Türk mitolojisi gibi mitolojilere dair elimizde bulunan veriler çok daha azdır. Çünkü söylenip anlatılmayan şeyler zamanla unutulur. Aynı şekilde söylenerek aktarılan şeyler zamanla değişir dönüşür. Göçmen bir topluluk olup, aynı yerde kalmamamız, dünyanın birçok farklı yerine dağılıp çeşitli kültürle etkileşime girmemiz de bize ait olan mitlerin değişip dönüşmesinde, günümüze aktarılmasında zorluklar yaşanmasına neden olmuştur. Örneğin Uygur döneminde Budizm'in oldukça etkili olduğunu biliyoruz, bu dönemdeki Türk mitolojisiyle şamanizmin yaygın olduğu daha erken dönemlerdeki Türk mitolojisi arasında kozmogonik, üslup, ritüeller açısından farklılıklar vardır.

Portrait of the  Poet Homer, Caravaggio, 1639
Kaynak: Pinterest

Mitlerin kültürel ve sosyal etkileşimlerin, ekonomik ve siyasal durumların da etkisiyle değişip dönüştüğünü bilmekteyiz. Mevcut iktidarın değişimi, insanların kültürel ve bilimsel olarak gelişimi de mitlerin dönüşmesinde rol alır. Örneğin ilk zamanlarda doğanın kontrol altına alınamadığı zamanlarda kadınların gücünün daha fazla olduğunu, mitlerde en önemli rollerin tanrılardan çok tanrıçalara ait olduğunu görürüz. Örneğin, bereket tanrıçası, mevsimlerin döngüsü ve insanların ektiği ürünlerden verim alabilmesi için çok önemli bir pozisyondaydı. Mitlerde dişil unsurların daha fazla olduğu, anaerkil bir dönem olduğunu söylemek yanlış olmaz. Sonraki dönemlerde erkek din adamlarının güç kazanması, topluluklarda rollerin değişmeye başlaması ve anaerkil bir dönemden ataerkil bir döneme geçişin izlerini mitler aracılığıyla görebilmekteyiz. Tanrıçaların yerini tanrılar almaya başlar, artık en çok tapınılan tapınaklar tanrıçaların tapınaklarından tanrıların tapınaklarına evrilir, mitlerde en önemli roller tanrılara verilir. Dişil unsurlar eril unsurlara dönüşmeye başlar, toprak ana yine kutsal ve önemlidir ama tüm bu mitlerin merkezinde değildir. 

Ne olursa olsun, değişen ve dönüşen mitler gerek sözlü olarak gerek yazılı olarak aktarılmaya devam edildiler. Kimi zaman iktidarın istendiği gibi sadece belirli bir kısmı anlatıldı, kimi zaman bazı mitler yok edilmeye çalışıldı. Her ne olursa olsun, gizli gizli de olsa, ulu orta da anlatılsa mitler sonraki kuşaklara aktarılmaya devam edildiler. Geçiş dönemlerinde, bayram ve önemli günlerde gerçekleştirilen ve çoğunlukla belirli mitlerle bağdaştırılan ritüeller de mitlerin aktarılmasında önemli rol oynadılar. Günümüzde toplumsal olarak hafızamızda yer alan, gerçekleştirdiğimiz ama gerçekleştirme sebebini unuttuğumuz ya da düşünmediğimiz çoğu ritüel aslında mitsel dönemlerle aramızda bir köprü kurar. Örneğin; Allah'ın hakkı üçtür deriz, nazar değmesin diye tahtaya vururuz, gidenin arkasından su dökeriz bu gibi ritüellerin hepsi mitsel dönemlerimizle bağlantılıdır. 

Günümüzde olağanüstü varlıkların ve durumların olduğu mitler çok anlatılmasa da bu mitler hala günlük yaşantımızı etkilemekte, birçok sektörde kullanılmakta ve dönüştürülmektedir. Örneğin karizma mitleri marka olmakta; İnstagram, Twitter gibi sosyal medyalarda kullanılmaktadır. Mitlerin sembollerle örülü olduğunu söylemiştik. İşte bu semboller günümüzde psikolojide (oidepus, elektra kompleksleri gibi), sinemada, (mitolojik film ve diziler) tıp ve ilaç sanayide (mitlerde yer alan halk hekimlikleri birçok ilacın bulunmasının önünü açar), eğitimde (değerler eğitimi vb.), pazarlama sektöründe (marka oluşturma, marka imajları) ve daha birçok farklı sektörde kullanılmakta, değiştirilip dönüştürülmektedir. Bu açıdan bakınca mitlerin varlığının son bulmayacağını, ne kadar modern bir hayat yaşasak da kültürel ve bilimsel anlamda gelişsek de onların da değişip dönüşerek yaşayacağımız çağa adapte olacaklarını söyleyebiliriz. Sanırım bugünlük yazıyı burada bitirsek iyi olur. Okuyan herkese teşekkür ederim. Siz de kendi fikir ve düşüncelerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın. Birbirimizle konuşursak ilerlemeye devam ederiz. İyi günler dilerim.

Karizma  mitinin kullanımı için bakınız; Güz Hanife, Şahin Gözde, "Yeni Dünyanın Mitolojik Kahramanları: Sosyal Medyada Paylaşım Yapan Bloggerlar ve Karizma Miti,  Uluslararası Mitoloji Sempozyumu, 2-5 Mayıs 2019 Bildiri Kitabı, 420-434

Yorumlar

Popüler Yayınlar