Takipçiler

Destan Nedir?

Bu yazıda destan türünün ne olduğuna, genel özelliklerine değineceğiz. Destan türlerini anlatırken bu türlere ait örneklere de yer verdim. Ayrıca destan türünün neden önemli olduğu üzerinde de kısaca durdum.


Bir milletin, başından geçen çeşitli doğal afetleri, unutulamayacak kadar etkileyen felaket, savaş, hastalık gibi durumları, kahramanlık ve aşk hikâyelerini genellikle bir ya da birkaç kahraman etrafında toplanarak anlatılan, belirli bir ezgisi olan ve belirli zamanlarda anlatılan uzun soluklu anlatılara destan denilmektedir. Destan anlatıları manzum, mensur ya da ikisi karışık olarak aktarılabilir. Genellikle kolay hatırlanması, ezgiye uyması, dinleyicilerde ahenk uyandırması gibi sebeplerde nazım biçimde anlatılırlar.

Destan kelimesi Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe sözlüğünde şu şekilde açıklanmaktadır; 

1. Tarih öncesi tanrı, tanrıça, yarı tanrı ve kahramanlarla ilgili olağanüstü olayları konu alan şiir, epope: Manas, Şehname, İlyada, Kalevala birer destan örneğidir.

2. Bir kahramanlık hikâyesini veya bir olayı anlatan, koşma biçiminde ölçüsü on bir hece olan halk şiiri.

3. Çağdaş Türk edebiyatında biçim ve içerik yönünden, geleneksel destanlardan ayrılık gösteren uzun kahramanlık şiiri: Üç Şehitler Destanı, Çanakkale Destanı.

Güncel Türkçe Sözlük'te verilen açıklamalar, bizi günümüz edebiyatında sınıflandırdığımız üç temel destan tipine yönlendirmektedir. Gelin sırasıyla bu destan tiplerini inceleyelim. 

Birinci açıklamada yer verilen destan tipi, geleneksel destan olarak da adlandırabileceğimiz, yazının başında kısaca tanımına yer verdiğimiz destan tipine işaret etmektedir. Destan kelimesinin kökenine baktığımızda karşımıza Farsça dâstân kelimesi çıkmaktadır. Bu kelimenin Türkçe'de ne zaman kullanılmaya başlandığı bilinmemekle birlikte, destan kelimesine dönüşerek yaygınlaştığı bilinmektedir. Yine Farsça bir kelime olan nâme'nin bazı kahramanlık destanlarının adlandırılması sırasında kullanıldığı ve bu şekilde yaygınlaştığını görüyoruz. Bu konuda verebileceğimiz örnekler ise Battalnâme, Danişmendnâme, Saltuknâme vb. eserlerdir.  Diğer Türk lehçelerinde ise destan kelimesi yerine "dastan", "epos", "cır", "comok", "alıptığ nımah", "maadırlığ tool", "olongho", "kay çörçök", "kay şörçek" gibi terimler kullanılmaktadır. 

Geleneksel ya da bir diğer deyişle doğal destanlar tarih boyunca karşımıza çıkmaktadırlar. Bu destanlar arkaik destanları da kapsadığı gibi (olağanüstü varlıklar, tanrı, tanrıça ve yarı tanrılar vb.) daha tarihsel dönemleri de kapsayabilirler. Bu destanlar anonimdirler, yazanları ya da anlatanları belli değildir. Araştırmalar bu tür destanların oluşma sürecini temelde üç ana kısımda ortaya koymaktadır. 

1. aşama, destanın ait olduğu topluluğun başından geçen ve o toplumda derin izler bırakacak olayların yaşanmasıdır. Bu aşamada söz konusu toplum, doğal afetler, hastalıklar, büyük savaşlar, ani kayıplar vb. yaşayabilir. 

2. aşamada destancı, âşık, ozan işlevini gören bir kişi ya da kişiler, söz konusu olayları manzum şekilde aktarmaya başlarlar. Söz konusu bu kişiler, diyar diyar gezerek bu olayları ezgi eşliğinde dinleyicilere anlatırlar. Bu anlatımlar genellikle özel günlerde, bayramlarda, törenlerde vb. gerçekleştirilir. Bu anlatılar toplumun hafızasını canlı tutar, içerdiği kahramanlık hikâyeleri ile milli bilinci ve beraberlik ruhunu arttırırlar. Anlatan kişiler söz konusu eserlerini çıraklarına, öğrencilerine aktarır ve bu şekilde kuşaklar boyunca bu hikayeler o toplulukta döner durur. Zamanla anonimleşir, kimin anlattığı bilinmez, her anlatan da kendi hikâyeciliği çevresinde bir şeyler ekler. Bir süre sonra anlatılan destanın asıl kalıpları ortaya çıkar, anlatanlar o kalıplar çevresinde anlatmaya başlarlar.

3. aşama en önemli aşama diyebiliriz. Sözlü gelenekle aktarılmaya devam edilen destan anlatıları bir yazar, şair veya araştırmacı tarafından yazıya geçirilir. Bu aşamanın önemi, sözlü geleneğin zayıflaması ya da söz konusu destanın ait olduğu topluluğun tarih sahnesinden çekilmesiyle unutulmaya mahkum olacak destanların günümüze ulaşmasını sağlamasından ileri gelir. Destan metni bu şekilde yazıya geçirildiğinde gelecek kuşaklara çok daha net ve kesin bir şekilde aktarılmış olur. Bu aşamanın olumsuz yanı geleneksel destanların sözlü gelenekte çeşitli varyantları olduğu bilinir (yani çeşitlemeleri vardır, temel olay örgüsü aynı olmakla birlikte olayların anlatılışı vb. farklılık gösterir), yazıya geçirilen metinler genellikle tek bir varyantı oluşturur. Eğer diğer varyantlar yazıya geçirilmemişse biz destanın anlatılan sadece bir varyantını biliriz. Dolayısıyla geçirdiği dönüşümleri, anlatılma biçimlerini, değiştirilen motifleri takip etmemiz pek mümkün olmaz. Yine de bu aşama sayesinde bugün en eski destan olarak bilinen Sümerlere ait Gılgamış destanını, Babillere ait Enuma Eliş destanını, Yunanlılara ait İlyada ve Odysseia'yı, biz Türkler'e ait Oğuz Kağan, Türeyiş destanları gibi destanları okuyabilmekte ve inceleyebilmekteyiz.

Sözlükte verilen ikinci açıklamaya dönecek olursak, halk edebiyatımızda nazım türü olarak destan adını alan bir şiir türü de bulunmaktadır.  Aslında bu destan metinlerinin bir nazım türü mü yoksa nazım şekli mi olduğu tartışılan bir konudur. Bu metinler, biçim olarak koşmaya benzemektedir. Kendine ait bir ezgisi vardır, koşma ve koçaklama türüyle karşılaştırıldığında oldukça uzun dörtlüklerden meydana gelmektedir. İçerik açısından baktığımızda kahramanlık hikayeleri, aşk hikayeleri hatta gündelik hikayeleri de içerisinde barındıran bu tür, âşık ve semai kahvehanelerinde, halka açık mekanlarda okunan bir türdür.  Âşıklar bu türü kullanarak bir savaşı, kahramanlık hikâyesi, gündelik olaylara dikkat çekecek bazı sembolik hikâyeler, taşlamalarda kullanabilecekleri hikâyeler ya  da mizahi hikâyeler de anlatabilirler. Bu destanların bir kısmı anonimleşmekle birlikte genellikle söyleyen âşık bilinmektedir. Bu türe örnek olarak Bosna destanı, Pire destanı, Genç Osman destanı örnek olarak verilebilir.

Üçüncü açıklamaya bakacak olursak, modern edebiyatta karşımıza çıkan destanlar da bulunmaktadır. Geleneksel destanların aksine bu alanda sayabileceğimiz destanlar, belli bir yazar ya da şair tarafından oluşturulmuş ve yaygınlaşmış destanlardır. Bu destanlar da manzum, mensur ya da ikisi karışık olarak karşımıza çıkabilirler. Bu destanlar, anlatılmaz okunurlar. Geleneksel destandan en önemli farkları da budur aslında, anlatılmak için değil okunmak için kaleme alınmışlardır. Bu destanlar milli birlik ve beraberliği arttırmak, önemli bir olayı anmak, şair ya da yazarın içerisinde olduğu toplumun sahip olduğu değerleri ortaya koymak ve bu değerleri güçlendirmek vb. amaçlarla yazılabilirler. Bu alandaki destanlara; Vergilius'un Aeneis'i, Dante'nin İlahi Komedya'sı, Milton'un Kaybolmuş Cennet'i, Nazım Hikmet'in Kuvay-ı Milliye'si, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Üç Şehitler Destanı isimli eseri örnek olarak verilebilir.

Peki destanlar neden önemli? Neden bu metinleri inceliyoruz, gelecek kuşaklara aktarıyoruz? Daha önce dediğimiz gibi bu metinler toplumların hafızalarını barındırıyorlar. Geçmiş ile bugün arasında bir köprü işlevi görüyorlar ve gelecekteki kuşaklara yaşanan zorlukları, milli bilincin ve beraberliğin önemini, cesur olmayı, bağımsızlığın önemini gösteriyorlar. Ayrıca bu metinlerde yer alan kahramanlara dikkat edecek olursak, ait olduğu toplumun istendik bütün davranışlarını kendilerinde topluyorlar. Bu bağlamda baktığımızda destan metinlerindeki kahramanlar gelecek kuşaklara bir örnek, bir rol modeli olarak sunuluyorlar. Dolayısıyla bir toplumun önem verdiği değerler, yaşam biçimleri, koruduğu ve sahip çıktığı şeyler, geçmişte kendisinde iz bırakan olaylar ve bu olayları günümüze aktarılışı, etkisi gibi konuları incelemek o topluluğu daha iyi tanımamıza vesile olacaktır. Yine kendi destan metinlerimizi bilir, olur, gelecek kuşaklara aktarırsak, kendimizi daha iyi tanıyan, ayakları yere sağlam basan, tarih ve milli bilinçle donatılmış bir millet olarak varlığımızı sürdürmeye devam ederiz. Şunu da unutmamak gerekir, destanlar genellikle bir millet herhangi bir nedenden dolayı yok olma  tehlikesiyle karşı karşıyaysa üretilmeye başlanır, bu durum yok oluşa, asimile edilmeye karşı bir başkaldırı olarak düşünülebilir. Bu tehlike ortadan kalktığında destan metinleri tamamlanır ve hafızayı canlı tutmak, o günleri hatırlamak için anlatılmaya devam edilir. Bunun en canlı örneği olarak dünyanın en uzun destanı olarak bilinen Manas destanını örnek verebiliriz. Kırgızların yaşadıkları olaylar destanının üretiminin devam etmesini sağlamış, bu süreklilik ayakta kalmalarına ve mücadele etmelerine, asimile olmamalarına yardımcı olmuştur. Bu durum destan metinlerinin önemini bir kez daha göstermektedir. 

Bu yüzden lütfen destanlarımızı okuyalım, okutalım, anlatalım. Bu yazıyı burada sonlandıralım. Gelecek yazılarda daha detaylı incelemelerle görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın, okuduğunuz için teşekkür ederim.

Not: Yazıda kaynak olarak Aça, Mehmet, Ekici Metin, Oğuz, M. Öcal vd.  "Türk Halk Edebiyatı El Kitabı", Grafiker Yayınları, Ankara, 2016 ve Çobanoğlu, Özkul, "Türk Dünyası Epik Destan Geleneği", Akçağ Yayınları, Ankara, 2018 künyeli eserleri kullandım. Ayrıntılı bilgi için bu eserlere bakabilirsiniz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar